AGROPOLİTİK YÜZYIL VE TARIMDA GELECEĞE HAZIRLANMAK
Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Henry Kissenger
Haileybury Kolejinde politik ekonomi dersleri verirken 1805 yılında İngiliz profesör Thomas Robert Malthus, dünyada bazı şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Nüfus artışıyla gıda üretiminin arasındaki ilişkiyi açıklayarak nüfus teorisini oluşturdu. Bugünde geçerliliği koruyan teorisi özetle şunu söyler; Nüfus geometrik (katlanarak) artar, gıda aritmetik (eklenerek) artar. Yani nüfus artıkça refah seviyesi düşer. Ona göre bunu durduracak şey ise ‘moral restraint’ yoksunluk halidir. Malthus bununla kalmamış ekonomi ile politik kavramlarını yan yana kullanarak bilimlerin birbiri ile ilişkisini kurmuştur. Tıpkı sosyoloji ile ekonomi (sosyo-ekonomik), sosyoloji ile psikoloji (sosyal psikoloji), fizik ile antropoloji(fiziki antropoloji), jeoloji ile politiğin (jeopolitik) ilişkisi gibi.
İnsanın doğa ile ilişkisi alet yapmasıyla kopmuştur. Bu onarılamaz kopuş doğayı ele geçirilmesi gereken bir makine gibi gören Kartezyen anlayışla birleştiğinde insan iradesinin kontrolünden çıkmıştır. Doğa-insan-eylem ilişkisini tarihsel gelişimi içinde sistematik hale getiren kartezyen paradigmasının temelinde doğayı ele geçirilmesi gereken bir makine gibi gören felsefe vardır. Bir anlamda dünyanın tüm bilimsel ve teknolojik gelişimini sağlayan bu paradıgma dönemsel tüm karşı çıkışları da bertaraf ederek yoluna devam etmektedir. Yoluna devam eden insanlığın biraz durması/beklemesi/dinlenmesi gerekliliği üstüne bir çerçevenin açılmasının zamanı gelmiştir.
Bütüncül ve kapsayıcı kavramların dünyada ve ülkemizdeki sorunların çözümüne ilişkin hareket tarzı ülkelerin sosyolojisiyle de ilintili olduğunu görmek gerekir. Bunların başında günlük kullanımda en çok tüketilen kavramlardan ikisi strateji ve taktiktir. Strateji daha çok sabırla ilişkili olmasına karşın taktik heyecanla ilintili olduğunu düşünmekteyim. Merkez ülkelerin (emperyal) politikalarının temelindeki sakinliği, ketümlüğü ne yazık ki çevre ülkelerin politikalarında görünmemektedir. Agropolitik bağlamda bunu çözümlediğimizde ise bugün dünyanın nereye doğru evrildiğinin ipuçlarını görebilirsiniz. Irmağın sanki kendi doğallığında aktığı duygusunu çevre ülkelere hissettiren merkez ülkelerin gündem yaratma ve teknolojik gelişim söylemleriyle desteklenen algı yönetimi başarılı bir şekilde işlemektedir.
Dip Dalga Agropolitik
Agropolitik; ülkelerin gelecek yüzyıla ilişkin tüm tarım ve gıda politikalarını stratejik ve taktiksel olarak belirlediği alandır. Kökenini İngilizce agriculture (tarım) ve policy (politik ) kavramlarından alan agropolitik yakın gelecekte daha fazla duyacağımız kavramların başında gelmektedir. Teknolojinin baş döndürücü hızı ve sürekli arz tarafından talebin yaratılacağı güdüsüyle hareket eden dünya 4.0, 5.0, sonsuz sıfırlı teknolojileri üretmeye devam edecek gibi görünmektedir. Tarımsal üretim teknolojilerindeki gelişmeler ve iklim kontrollü çözümler doğal ve organik üretimlerden uzaklaştıkça geleneksele dönüş özlemleri de artmaktadır. İnsanların doğal ve organik olana talebi gün geçtikçe artmaktadır. Agropolitik stratejilerin temelinde nüfus artışının yanında insanların gıda çeşitliliğine olan ilgisi de yansınamaz bir gerçektir. Tüketici artık bir ürünü on iki ay rafta görmek istiyor. Son 30-40 yıldır gelişen bu tüketim alışkanlığı aşırı şehirleşmenin bir sonucu gibi görünse de bunu etkileyen başka parametreleri de unutmak gerekir. Alt başlıkları olsa da (tohum, gıda güvenliği, kırsal kalkınma vs.) Agropolitik üç temel kavram üstünde ilerler.
1- Küresel Isınma
2- Nüfus Artışı
3- Tatlı Su kaynakları
İklimbilimcilerin sürekli gündeme getirmeye çalıştığı küresel ısınma sorununa ilişkin olarak devletlerin/hükümetlerin bu konuda adım atmamaları gelecek 40-50 yılda neler olabileceğini tam olarak bilemiyoruz. Hangi teoriyi yada hangi yaklaşımı temel alırsak alalım kesin olan bir şey; dünyanın ısındığı gerçeğini değiştirmiyor. Her iki santigrat derece ısınma su kenarındaki şehirleri sular altında bırakacak. Dört santigrat derece artışında ise küresel bir felaket yasayacak insanlık. Bu aşamada kilim bölgeleri değişmekte, düzensiz fırtınalar ve kasırgalar oluşmakta, ve kitlesel göç hareketleri ile insan toplulukları yer değiştirecektir. Nüfus olgusuna baktığımızda ise söyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. 1453 yılında tahmini dünya nüfusu 400 milyon iken 1800 de bir milyara ulaşıyor. Bu rakamdan 130 yıl sonra (1930) 2 milyar, 30 yıl sonra (1960) 3 milyar, 15 yıl sonra (1974) 4 milyar, 13 yıl sonra (1987) 5 milyar, 12 yıl sonra (1999) 6 milyar, 12 yıl sonra (2011) 7 milyar olmuştur. An itibariyle ise 7.705.115.146 (20 mayıs 2019 saat:02:39) kişidir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta nüfusun katlanma periyodunun hep düşmesidir. Hızlı nüfus artışı beraberinde tatlı su kaynaklarının azlığı/azalması sorununu beraberinde getirmektedir. 850 milyon insan şu anda tatlı su sorunu yaşamakta ve 150 bin kişi tatlı suya ulaşmak için günde 50-60 km yürümek zorundadır. Tatlı su çekilmeleri son elli yılda üç katına çıktı. Tatlı suyun %70’ni tarımsal amaçla kullanılırken %20’si sanayi üretiminde %10’u ise ev içi kullanıma gitmektedir. Yaşam tarzındaki değişim tatlı suya olan ihtiyacımızın gün geçtikçe artırmaktadır. Yılda üç milyon erken ölüme neden olan sudan kaynaklı ölümler gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmektedir.
Agropolitik ve Tarımsal Alanlar Kiralamak
Devletlerin gizli ajandası olarak gördüğüm agropolitik gelecek yüzyılı şekillendirecektir. Yirminci yüzyılın temelinde jeopolitik vardı. Petrol ve değerli maden sahaları çevresinde gelişen çatışma alanları artık tatlı su kaynakları ve tarım topraklarında geçecektir. Bu noktada en istekli ülke olarak Çin’i görmekteyiz. Dünyanın en büyük tarım ihracatçısı ve ithalatçısı olan Çin; Tahıl, Pirinç, Pamuk, Domates, Elma, Patates, Balık ve Çay üretiminde açık ara dünya birincisidir. Bu ürünlerin 3/1’ini nerdeyse tek başına üretiyor. Çin tarımdaki başarısını batının 200 yıllık birikimine rağmen son 40 yılda yakalamıştır. Büyük bir değişim geçiren Çin ekonomisi ve kültürü batı tipi tüketim alışkanlıklarına doğru hızla yaklaşmaktadır. 1990’lara kıyasla 3 katı et tüketen Çin artan gıda ihtiyacını karşılamak için etkin tarım stratejileri geliştirmektedir. Çin’in agropolitik stratejilerini en somut olarak Afrika’da görmek mümkündür. İlişki geliştirdiği hemen her Afrika ülkesinde toprak kiralayan Çin özellikle Tanzanya, Liberya, Gabon, Mozambik, Libya, Sierra Leone’de hatırı sayılır kiralamalar yapmaktadır. Çin bunun dışında ABD, Uruguay, Filipinler, Madagaskar, Papua Yeni Gine, Şili ve Ukrayna’da kiralamalar yapmaktadır doksan dokuz yıllığına. Burada dikkat çekici olan ise Ukrayna ile olan ilişkilerindedir. Avrupa Birliği ve Rusya arasında stratejik çekişme alanı olan Ukrayna Rusya’nın tahıl ambarıdır. Bereketli siyah toprağa sahip olan Ukrayna dünyadaki tüm oyuncuların dikkatini çeken bir ülkedir. Basına yansıyan bir habere göre; Toplam değeri 2.6 milyar dolar olan Ukrayna - Çin gıda işbirliği programı, Çin devlet tarım şirketi Xinjiang Production and Construction Corps ve Ukrayna KSG Agro şirketi arasında yapılan anlaşmaya göre Ukrayna’dan 3 milyon hektarlık tarım alanı satın alacak. Bu oran Ukrayna’nın %7’sine denk gelmekle birlikte Hollanda ve İsrail’in yüzölçümünden de büyük bir alan. Toprak kiralamalarında diğer sessiz devler ise ABD, İngiltere ve İsveçtir. Bu üç ülkenin agropolitik stratejilerini sahip oldukları fon ve şirketleri aracılığı ile yapmaları temel gerçeği değiştirmemektedir.
Dünyada Toprak Kiralayan Ülkelerden Bazıları
NO
ÜLKE ADI
KİRALANAN ALAN
1
ABD
8,2 Milyon Hektar
2
İngiltere
4,4 Milyon Hektar
3
Malezya
4,1 Milyon Hektar
4
Singapur
3,4 Milyon Hektar
5
Çin
3,1 Milyon Hektar
6
Brezilya
2,4 Milyon Hektar
7
Türkiye
780 Bin Hektar (Sudan)
KİRALANAN ALAN (%)
Liberya
Veri yok
Gabon
Filipinler
5,2 Milyon hektar
Endonezya
7,1 Milyon hektar
Sierra Leone
(% 41)
Ukrayna
(% 36)
Papua Yeni Gine
(%33)
8
Mozambik
(%28)
9
Tanzanya
(%18)
10
Uruguay
11
Madagaskar
(%10)
12
Kongo
Topraklarının 4/1 kiraya vermiş (8.1 Milyon Hektar
13
Sudan
4,7 Milyon hektar
Not: Veriler tam sağlıklı olmamasına rağmen okura genel bilgi için verilmiştir.
1980’lerden itibaren hiç düşmeyen gıda fiyatları; Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile OECD raporlarına göre gelecek 10 yıl içinde gıda fiyatları yüzde 40'a oranlarında artış beklenmektedir. Bunun hane halkı gıda harcamasına yansıması ise %30 olarak tahmin edilmektedir. Gıda arzı ve güvenliği gelecek yüzyılda kalıcı sorunların başında gelmektedir. Ülkelerin bu noktada oluşturacakları taktik ve stratejik hamleleri ise dünyayı başka bir noktaya taşıyacağı açıktır.
Ülke olarak bu gelişmelerin ışığında tarımsal alanların korunması, yerli tohum politikası, su kaynakları yönetiminin etkin işlemesi için acil önlemler; varlığımızı bu bereketli topraklarda sürdürebilmek için çözmemiz gereken temel problemlerdir. Tüm bunları yaparken tarım ve gıda ürünleri ve coğrafi işaretli ürünlerimizin markalaşma süreçlerini de yönetecek Ulusal Tarım Ajansımızın kurulması temel önceliğimiz olmalıdır.
Kemal ÇİFÇİ Marka Danışmanı / Coğrafi İşaretler Derneği Genel Sekreteri
KAYNAK http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/subat_2018/cini-doyurmak/3932
Beni Takip Edin