"Her şeyde her şeyden bir parça vardır." "Bütün şeyler belli ölçüde her şeyde bulunurlar." Anaksagoras (Urlalı Antik Felsefeci)
Şairin coğrafyası ile çiftçinin coğrafyası arasında sınırlar olmasa da sonuçta şair bir noktadan sonra toprağa değmek zorundadır. Çiftçinin kaderini belirleyen toprak ise nerede olursa olsun onunla kurduğu bağa bağlıdır. Kültür tarihinin faklı zaman kesitlerinde farklı coğrafyalarda yeşermesi Ege’nin temel olduğu gerçeğini değiştirmez. Tarımın ve Felsefe’nin ilklerinin burada olması tesadüflerin değil bereketli ovaların ve ‘düşünce’ ikliminin aynı toprakta buluşmasından kaynaklanır. Urla bu bağlamda tarihi boyunca birçok ilke de kaynaklık yapmıştır.
Şiir, Şairler, Urla ve Enginar
Kendine özgü bir kültür iklimi de olan Urla, bir çok entellektüelin de doğum, yaşam ve geçiş güzergahıdır. Tıpkı bin yıllardır Ege ve Anadolu’ya kervan kaldırdığı gibi. Bu bereketli yarımada tüm çağları boyunca üretimin olduğu kadar içinde savaşlardan arta kalan trajik yaşam öykülerinin de kaynağıdır. 1914 -1923 arası Balkanlar, Anadolu ve Ege’nin çocukları sürekli yer değiştirirler. Bu bağlamda Türk ve dünya edebiyatına yön veren iki isim Yorgo Seferis ile Necati Cumalı’nın Urla ile ilişkisi dikkate değerdir. Urla’dan on dört yaşında ayrılan Seferis (1900/Urla-1971/Atina – 1963- Nobel Edebiyat Ödülü) yıllar sonra bu dizeleri yazar; “gövde ölür/ su sulanır / ruh duraksar / yel unutur / hep unutur / ama alev değişmez” Seferis Urla’dan göçerken bıraktığı şiir mahallesine Makedonya’dan başka bir şair taşınır; Necati Cumalı. Susuz Yaz’ın yazarı Necati Cumalı (1921/Florina-Makedonya/1923-Urla’ya göç / 2001, İstanbul) ise; “Pamuk seksen beşten yüz otuza fırladı / Kimin umurunda? / Bizim önem verdiğimiz tek şey varsa / Çini mavisi göklerin, imbatin tadı” der dizelerinde. Tüm bunlar olurken Latin Amerika’da başka bir şair olan Pablo Neruda (1904-1973 / Nobel Edebiyat Ödülü -1971) ise boş durmuyor; kendine enginar ordusu kuruyordu. Anadolu’ya göç etmek veya şiir coğrafyasına saldırmak için. O da söyle der; “Enginar. /Orada bahçede /Bir savaşçı gibi donanmış, /Gururlu bir /Nar gibi /Parlak. /Ve bir gün /Yan yana /Büyük hasır sepetlerde, /Düşlerini gerçekleştirmek için /Pazar yerinden geçerken /Savaş düzenindeki /Enginar ordusu,/. Doğduğun toprakların sende bıraktığı tözdür aslında şiir ve tarım; bu anlamıyla kendinle savaşın adıdır coğrafya. Urla Sakız Enginarı’nın tarihini ayrıntılı incelediğinizde bunun cevabını çok net olarak görürsünüz. Aslında bir çiçek olan enginarın Urla gibi eşsiz bir bahçeye ne kadar yakıştığını görmeniz için onu gün batımında izlemelisiniz. Kadim yarımadaya göçmen bir sebzenin bu kadar yakışması sizi tarihinde derinliklerinde bir yolculuğa çıkarır.
Enginar ve Urla Tarihi Üstüne Kısa Bir Sunuş;
• Kültür tabakası Erken Tunç çağıyla başlayan Urla’nın Antik adı Klazomenai’dır. Kültür tarihinde her tabakadan kalıntılara sahip Urla sırasıyla; İon, Pers, İskender, Roma, Bizans, Selçuklu, Anadolu Beylikleri, Anadolu Selçukluları, Osmanlı İmparatorluğu ve 12 Eylül 1922’de Yunan işgalinden kurtularak Cumhuriyetimize katılmıştır.
• Tarım ve zeytin tarihi açısından önemli olan Anadolu’nun ilk zeytinyağı işliği (M.Ö. Altı binin ortası) buradadır.
• Gezginimiz Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde ise; şehrin Kıdafe Kralının kızı “Ulice” tarafından kurulduğu ve şehre “Urli” adının verildiği zamanla halk dilinde değişerek “Urla” dönüştüğü yazılmaktadır. • Dünyada tescilli karantina adalarından biride Urla’dadır. Diğerleri ABD ve Hırvatistan’dadır. • Endülüs Emevileri tarafından Avrupa’ya götürülen kenger zaman içinde Sicilya’da enginara dönüşmüştür. • Karaciğer dostu enginar, zengin sinarin içeriği sayesinde; idrar söktürücü etkisi yanında böbrek taşlarının dökülmesi, sarılık tedavisi, safra salgısının arttırılması, damar sertliğine yardımcı olduğunu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. • Enginarla tanışmamız ise 17. Yüzyıla denk gelmektedir. 18. Yüzyılda artık İstanbul tarlalarında ekilen enginarı daha sonraları Tuzla, Darıca’da yetişen enginarlar takip etmiştir. • Türk yemek kültürünün bu seçkin sebzesinden yirmi dört çeşit yemek yapıldığı kayıt altındadır. • Ülkemizde iki çeşit enginarın üretimi yapılmaktadır. Erkenci çeşit olan Sakız Enginarı erkenci ve sofralık, Bayrampaşa ise geççi ve konserveliktir. • 2019 Yıllık üretimi yaklaşık 40 bin ton olan enginarın Türkiye talebini karşılamakta yetersiz kalıyor. Urla’nın 2020 üretimi ise; 1500 dekar alanda 1950 ton Urla Sakız Enginarı üretilmektedir. • Üretim alanını sürekli artıran Urla İzmir il üretiminin 3’de 1’ini karşılamaktadır. 2019 istatistiklerine göre 3.300 dekar alanda 4.290 ton üretim yapılmaktadır. • Enginarın İtalya, Mısır, İspanya, Peru, Cezayir ve Türkiye’nin dışında Kaliforniya eyaletinde de ciddi üretimi yapılmaktadır. • İlk enginar festivali 1948 yılında Amerika’da yapılıyor ve ilk enginar güzeli Marly Moore’dur.
Urla Sakız Enginarı’nın Diğer Enginar Çeşitlerinden Farkı
• Urla Sakız Enginarı’nın baş kısmı orta irilikte sıkı ve hafif uzundur, başlar 175-250 gr arasında ağırlığa sahiptir, Bayrampaşa Enginarı’nda ise baş ağırlığı 400 gr’a kadar ulaşır. Bayram Paşa ise IV. Murat’ın veziridir. O ise bu Bayrampaşa’nın verimli topraklarında enginar yetiştirmeyi başarmıştır. • Yenen çiçek tablası kısmının çapı diğer çeşitlere nazaran küçüktür ve incedir, geniş değildir. • Urla Sakız Enginarı’nın yenen brakte yaprakları gevşek, ince ve yumuşaktır. Parçalı değildir ve kenarları düzdür ve kılıç şeklindedir. • Bitkinin kök boğazına yakın kısımları beyazdır, diğer enginar çeşitlerinde morluklar bulunur, Urla Sakız Enginarı’nın rengi tamamen yeşildir. • Gövde kalınlığı diğer enginar çeşitlerinden daha incedir, ovoriler (memeler) üzerindeki uyur gözler diğerlerinden daha küçüktür. • Ağustos sonundan Eylül ortalarına kadar dikilen ‘Sakız Enginar’ Kasım ve Aralık aylarında, ‘Bayrampaşa Enginarı’ ise Mart ve Nisan aylarında hasat ediliyor. • Taze tüketimin yanında, konserve, sosu, ezmesi, sirkesi, içkisi, reçeli, ballı macunu ve turşusunun yanında ilaç sanayinde de kullanılmaktadır.
Urla Sakız Enginarı’nın Coğrafi İşaret Yolculuğu
Tescil sahibi olarak İzmir Ticaret Borsası’nın girişimiyle 03 Ağustos 2017 tarihinde başvurusu yapılan Urla Sakız Enginarı: 24 Kasım 2017 yılında 245 no’lu coğrafi işaretimiz menşe olarak Türk Marka Patent Kurumu tarafından tescil edilmiştir.
Bir coğrafi işaretli ürün olarak Urla Sakız Enginarı
Sağlıklı beslenmede önemli bir sebze olan enginar (Cynara scolymus L.) ülkemizde İzmir, Aydın, Antalya, Adana, Muğla, Manisa, Balıkesir ve Hatay illerinde yetiştirilmekte olup, İzmir en çok yetiştirildiği ildir. Taze olduğu dönemde çiçek sapının öz kısmının çiçek tablası ile birlikte tüketildiği, ayrıca Aydın, Muğla ve İzmir illerinde taze yaprak saplarından da zeytinyağlı yemeklerinin yapıldığı bilinen enginarın potasyumca zengin bir sebze olduğu, içeriğindeki cynarin maddesi safra kesesi salgısını arttırdığı ve böylece karaciğerin daha rahat çalışmasını sağladığı bilimsel çalışmalarda kanıtlanmıştır.
İzmir Yarımadası haricindeki Ege ve Akdeniz kıyılarında da yetiştirilen Sakız Enginarı’nın bu bölgelerde yetiştirildiğinde verim ve kalitede kayıp yaşandığı, çok yıllık özelliğini yitirdiği, erkencilik özelliğinin zayıfladığı yani ürünün İzmir Yarımadasında yetiştirildiğinde kazandığı özelliklere ulaşamadığı tespit edilmiştir.
Yarımada olarak adlandırılan Urla, Çeşme, Karaburun, Balçova ilçeleri ve Mordoğan Yöresi Sakız Enginar çeşidi için çok elverişli iklim koşullarına sahiptir. Bölgede görülen ılık ve nemli iklim koşulları Urla Sakız Enginarı üretimi için son derece elverişlidir. Urla Sakız Enginarı’nın optimum gelişme sıcaklığı 15 -18°C'ler arasıdır. Yarımada, bu çeşit enginarın yetiştirildiği dönem olan Eylül-Nisan ayları arası ılık ve nemli deniz iklimi koşullarına sahiptir. Deniz ikliminden uzaklaşıp iç kesimlere doğru gidildiğinde hem ılık iklim koşullarından hem de nemli iklim koşullarından uzaklaşıldığı için ürünün verim ve kalite özellikleri kaybolmaktadır. Ilık ve nemli deniz ikliminden uzaklaşıldığında sıcaklık ve nem düşmekte, don olayı oluşmakta yapraklar ve başlar zarar görmektedir.
Urla Sakız Enginarı’nın ayırt edici özelliği diğer enginar çeşitlerine göre çok erkenci olmasıdır. Kasım Nisan aylarında hasat edilen Urla Sakız Enginarı’nın tüketici tercihi açısından sofralık olarak tüketilmesi, görünüm özellikleri açısından yapraklarının düz, başının su bardağı şeklinde yani silindir olması, çiçek tablasının diğer yerli çeşitlere göre çok geniş olmaması, ilk çıkan yaprakların kenarları düz ve parçalı olmayan yapıda, çiçek tablası fazla sıkı olmayan bir çeşit olması ise diğer ayırt edici bir özellikleridir.
Urla Sakız Enginarı’nın sebze olarak değerlendirilen baş kısımları esas çiçeğini oluşturur. Tüketilen kısım esasen bir çiçek tomurcuğudur. Ürünün çiçek tablasındaki yaprakları (brakte yaprakları) ve çiçek tablası taze dönemde sebze olarak tüketilebilmektedir. Ülkemizdeki diğer yerli enginarların yapraklarının parçalı, baş kısımlarının Urla Sakız Enginarı’na nispeten büyük ve basık, çiçek tablalarının ise kalın ve etli olmaları nedeniyle taze tüketim yerine konserve sanayine uygun olmaları, hasat dönemlerinin Mayıs-Haziran olması özellikleriyle Urla Sakız Enginarı’ndan ayrılmaktadırlar.
Sebze Özellikleri:
Bitkinin generatif devreye geçmesiyle birlikte büyüme ucu artık yeni yaprak meydana getirmez ve çiçek meydana getirmek üzere çiçek sürgünü uzamaya başlar. Çiçek sürgünü üzerinde boğumlar vardır ve her boğumda birer yaprak bulunur. Bazı boğumlardan yeni çiçek sürgünleri çıkabilir. Çiçek sürgünleri sebze olarak değerlendirilen çiçek tablası ile son bulur. Başlangıçta otsu yapılı
olan çiçek sürgünü zamanla yarı odunsu bir yapı kazanır ve çevre şartlarına bağlı olarak 60–150 cm boylanır. Çiçek sürgünü kendisini dik tutabilme özelliğinde olup bir çiçek (tablası) kümesi ile son bulur.
Üretim Metodu:
Urla Sakız Enginarı’nın üretiminde genel enginar üretim teknikleri kullanmakla birlikte aktif büyümeye başlayabilmesi için uyandırma suyu adı verilen ilk sulamanın Ağustos ayı ortalarında yapılması gerekmektedir. Çok yıllık bir bitki olan ve 10 yıl süreyle canlılığını koruyan Urla Sakız Enginarı’nın ekonomik ömrü ise 6 ila 8 yıldır. Her yıl toprak altı gövde üzerindeki uyur gözlerin gelişmesiyle meydana gelen bitki, baş meydana getirerek Kasım – Nisan aylarında gelişimini tamamlar.
İklim İsteği: Sakız Enginarı ılık ve nemli iklimlerde yetişen kışlık bir sebzedir. Çok soğuk ve sıcaktan hoşlanmaz. Kış aylarında sıcaklık 0°C altına düşerse donma nedeniyle yaprak ve başlarda önemli zararlar oluşur. Sıcaklığın 15–20 °C civarında cereyan etmesi halinde bitkilerde en iyi gelişme elde edilmektedir. Gelişme döneminde sıcaklık 20°C’nin üzerinde olursa gelişme yavaşlar, 25°C’nin üzerinde ise gelişme durur. Sıcak ve kurak koşullarda baş sertleşir, liflenme olur ve kalite düşer. Sakız Enginarı üretilen bölgelerde sonbahar döneminde oluşan ilk donlar Sakız enginar çeşidinde erkenci ve ilk turfanda ürünün oluşumunu engeller. İlkbahar döneminde oluşan kurak ve sıcak iklim koşulları da başların hemen çiçeklenmesine neden olur ve bu durumda verim düşer.
Toprak İsteği: Sakız enginarı çok yıllık bitki olması nedeniyle derin bünyeli organik maddece zengin ve iyi drene edilmiş topraklardan hoşlanır. Çok hafif karakterli kumlu veya çok ağır karakterli toprakları sevmez. Enginar için toprak pH'sı 6.0-6.5 olmalıdır. Topraktaki organik madde miktarının ise % 2 civarında olması yararlı olur.
Toprak Hazırlığı, Dikim ve Gübreleme: Urla Sakız Enginarı toprağı uzun süre işgal ettiği için plantasyon kurulmadan önce arazinin mutlaka derin işlenmesi (50-80 cm derinlikte) gerekir. Dikim öncesinde toprak hazırlığı esnasında eğer toprak organik maddece zayıfsa çiftlik gübresi takviyesi yapılmalıdır. Toprak yapısına bağlı olarak dekara 4–6 ton civarında bir uygulama yeterli olabilir. Çiftlik gübresi temininde güçlük çekilmesi halinde bu eksikliğin yeşil gübreleme ile karşılanması üzerinde durulmalıdır. Urla Sakız Enginarı tohum ile üretilmez ve vejetatif üretim şekli olan bitkilerin kök ve kök boğazlarında oluşan dip sürgünleri ile yapılan üretim şekli kullanılır. Dip sürgünleri ile yapılan üretimde alınan dip sürgünü alındığı bitkinin bütün özelliklerini taşır. Halk arasında bu sürgünler piç olarak adlandırılır. Toprağın altında köklerin bağlı bulunduğu rizom üzerinde bulunan ve bahçıvanlar arasında “meme” adı verilen ve anatomik olarak birer koltuk tomurcuğu olan yan gözlerin (memelerin) sürmesiyle bitki kendisini her sene yeniler. Sonbaharda rizom üzerinde bulunan ve her sene yenileri meydana gelen gözlerin sürmesiyle önce her gözden birer sürgün meydana gelir. Anne bitkiye bağlı olarak gelişen bu sürgünler rozet şeklinde büyüme özelliğindedir. Sürgün bir taraftan yeni yapraklar meydana getirirken bir taraftan da rizoma bağlandığı yerin hemen üzerinden saçak kökler meydana getirerek müstakil bir bitki olmaya hazırlık yapar. Bu dönemde bu genç sürgün 5–6 yapraklı hale gelmiş durumdadır. Ana bitki etrafında her yıl bunun gibi 10–15 tane yeni sürgün meydana gelebilir. Toprak biraz açıldığı taktirde sürgünlerin bağlandığı kısım meydana çıkar. Bu sürgünlerin ana bitkiye bağlı olduğu kısımdan kökleriyle beraber ayrılmaları yoluyla müstakil yeni bitkiler elde edilmiş olur. Bu yeni bitki normal olarak bir dip sürgünüdür. Bahçıvanlar ve üreticiler arasında buna “piç” adı verilmektedir. Urla Sakız Enginarı bu dip sürgünlerinin esas yetiştirilme yerlerine dikilmesi ile üretilir. Sulamanın daha kolay yapılabilmesi bakımından sıra usulüyle uzun masuralara ocak usulü ile dikim yapılarak üretim yapılmaktadır. Üretimde kullanılacak Sakız Enginarı piçlerinin esas yetiştirilme yerlerine dikiminden sonraki gelişme dönemlerinde sıra araları ve sıra üzerlerinde gelişen yabancı otları temizlemek ve toprağı kabartmak amacıyla çapa yapılır. Çapa işlemi mevsime bağlı olarak 2-3 kez yapılır. Gelişmenin ilk dönemlerinde 2-3 kez yapılan çapa işlemlerinden sonra hızla gelişen bitkiler toprak yüzeyini kapattığı için başka çapa işlemine gerek kalmaz. Dikimden sonra enginar ocaklarında gelişen bitkilerde bol miktarda dip sürgünü(piç) oluşur ve bunların temizlenmesi gerekir. Çapa işlemi ile piç temizliği en önemli bakım işlemlerinin başında gelir.
Sulama: Gelişme ve büyüme döneminde oldukça fazla su isteyen Urla Sakız Enginarı’nın yetiştiriciliğinde bitkinin su ihtiyacı düzenli bir şekilde aksatılmadan karşılanmalıdır. Urla Sakız Enginarı, Ağustos ayı başından itibaren verilen uyandırma suyu ve kış mevsimi yağışlarının başlangıcına kadar olan dönemde düzenli ve yeterli miktarlarda su ister. Kış mevsiminde ise gerekli su genellikle yağışlardan sağlanır. Eğer yağışlar yetersiz kalırsa su verilmesi gerekir. Özellikle hasat döneminde yağış yetersiz ise mutlaka sulama yapılmalıdır. Susuz kalan bitkilerde verim ve kalite düşer. Su genellikle karıklara salma şeklinde yapılır. Ağır karakterli topraklarda aşırı su vermemek gerekir. Aşırı su kök çürümelerine neden olur. Erkencilik ve turfanda yetiştiricilik için en önemli işlem uyandırma suyunun veriliş zamanıdır. Urla, Çeşme ve Karaburun bölgesinde Sakız Enginarı yetiştiriciliğinde Ağustos ayı başında verilen uyandırma suyunun ideal uyandırma zamanı olduğu bilinmektedir.
Gübreleme: Urla Sakız Enginarı yetiştiriciliğinde plantasyon kurulduktan sonra her yıl toprak analizlerine bağlı olarak fosfor ve potasyumlu gübreler yaz sonunda uyandırma sulamasından sonra verilerek hemen toprağa karıştırılmalıdır. Azotlu gübrelerin ise uyandırma sulaması ile birlikte baş oluşumu ve hasat esnasında olmak üzere üç dönemde eşit olarak paylaştırılarak verilmesi uygun olur. Gübreler karıklara verilebileceği gibi ocaklara da verilebilir. Eğer olanak varsa ocakların açılıp dip sürgünlerinin (piç) temizlenmesi esnasında her ocağa ikişer kürek dolusu (3–4 kg) yanmış çiftlik gübresi verilmelidir. Düzenli şekilde yapılan gübreleme ile bitkilerde verimliliği 10–12 yıl gibi uzun bir süre ekonomik olarak uygun seviyelerde tutmak mümkündür. İyi gübrelenmeyen ve bakımları düzenli şekilde yapılmayan plantasyonlar ise 5–6 yıl gibi kısa süre içinde yaşlanarak verimliliklerini kaybeder.
Zararlılarla Mücadele: Enginar üretimi ülkemizde genellikle kış mevsiminde yapıldığı için çok fazla sorun yaratan önemli bir hastalık ve zararlısı yoktur. Ancak yeni dikilmiş plantasyonlarda veya sonraki gelişme dönemlerinde sorun olabilecek kök çürüklüğü (Rhizoctonia solani) tarlada yer yer boşluklara neden olabilir. Bitkinin kökboğazı kısımlarında çürümeler oluşturur. Nemli ve yağmurlu havalarda Botrytis cinerea zararı görülebilir. Yine yağışlı ve nemli dönemlerde mildiyö önemli zararlar oluşturabilir. Ilık ve nemi yüksek havalarda ise külleme ortaya çıkabilir. Önemli enginar zararlısı olarak ise yaprak bitleri, enginar kelebeği, enginar yaprak galeri kurdu, kök kurtları ve salyangozlar gösterilmektedir. Bu hastalık ve zararlılara karşı uzmanların önerdiği mücadele yöntemleri uygulanmalıdır. Uyandırma suyunun verilmesi ile birlikte gelişen yabancı otların temizliği büyük önem taşımaktadır. Sıra aralarında ve sıra üzerlerinde gelişen yabancı otlar el ile çapalamak suretiyle veya küçük işleme aletleri ile temizlenir. Bitkilerin kök boğazları çapa ile açılarak bitki çevresi temizlenir. Sıra araları ise erken dönemde makine ile bitkiler büyüdükten sonra ise elle çapalanır. Yapılan çalışmalarda yabancı ot kontrolünün kimyasal herbisit kullanılarak yapıldığı belirtilmekte ise de ülkemizde bu konuda yapılmış yeterli çalışma yoktur. Herbisit kullanımında çok dikkatli olunmalı bu konuda çalışma yapan araştırma kuruluşlarından yardım istenmelidir.
Hasat: Kasım ayından itibaren başlayan hasat Nisan ayı sonuna kadar devam eder. Olgunluk tanımında kullanılan en önemli kriter başın fazla büyümemesi ve kartlaşmamasıdır. Ayrıca başı taşıyan sap kısmının sertleşmemiş ve hafif esnek olması bir başka olgunluk kriteridir. Diğer bir kriter ise brakte yaprakların fazla açılmaması taze olgunluk için önemlidir. Aşırı olgunlukta ise başlar kartlaşır tabla ve brakteler selülozlaşır ve lifli yapı oluşur. Brakte yapraklar açılır başın yenme değerinde büyük kayıplar oluşur.
Depolama: Enginar başları hasat edildikten sonra kesinlikle su ile temas etmemelidir. Hasat edilen başlar hiçbir önlem alınmadan açıkta bekletilirlerse kısa sürede tazeliğini kaybeder solar ve pörsürler. Eğer hasat edilen başlar hemen pazarlanamayacaksa serin ve nemli bir ortamda muhafaza edilmelidirler. Enginar başları soğuk hava depolarında 0°C sıcaklıkta ve % 90-95 nemde 3-6 hafta muhafaza edilebilirler. Enginar başları veya tablaları dondurulmuş ve konserve olarak uzun süreli saklanabilirler.
Çoğaltma: Enginar, bitkinin kök ve kök boğazında oluşan dip sürgünleri ile üretilir. Enginarın çiçek sürgünü(sapı) ucunda oluşan baş genişleyerek bir çiçek tablası meydana getirir. Çiçek tablasının etrafı çok sayıda ve biribiri üzerine binen sık braktelerle çevrilidir. Braktelerin uç kısımları içeri dönüktür. Bu şekilde almaşlı olarak birbirleri üzerine binen brakteler kase şeklinde bir yapı meydana getirirler. Bu haldeki çiçek kümesine enginarlarda “baş” denir. Başı dıştan çevreleyen braktelerin çiçek tablasına bağlandığı dip kısımları etlidir ve iç kısımları beyaz renklidir. Sakız Enginarının taç yapraklar mor ve erguvani renklidir. Ortada ise erkek ve dişi çiçeklerden oluşan çiçek topluluğu mevcuttur. Enginar çiçeklerinde %100 oranında yabancı döllenme hakimdir. Bu sebeple tohumla üretme halinde fazla miktarda açılmalar meydana gelir ve aynı çeşit yeniden elde edilemez. Tablanın ortasında bulunan çiçek topluluğu tüylerle çevrilidir. Bu tüylerin tabla ucunda ise tohumlar oluşur. Çiçeklerde tozlanma ve döllenme tamamlandıktan sonra baş olarak adlandırılan çiçek kümesi üzerinde tohumlar olgunlaşarak normal iriliklerini alırlar. Tohumlar koyu kahve veya siyah–mor renkli olabilir. Tohumun üzeri düz renkli veya kırçıllı olabilmektedir. Tohumların kabukları serttir ve tohumlar 5 –7 mm uzunluk ve 4–6 mm kalınlıkta olabilirler. Tohumların 1000 dane ağırlıkları 60–70 g olup bir gr’da 15–25 adet tohum vardır. Tohumlar çimlenme özelliklerini 4–6 yıl korurlar. Tohumlar 20-30°C sıcaklıkta çimlenirler.
Urla Sakız Enginarı ve Pazarlama İletişimi
Göçmen bir Ege’li olan Enginarın İzmir’i ve yarımadasını bu kadar çok sevip burada kök salması, bir üretim geleneğinin oluşması bölge için büyük bir değerdir. Bu sevginin kaynağında zeytinyağının payını da unutmamak gerekir. Ege mutfak kültürünün vazgeçilmezi olan zeytinyağının enginar ile ilişkisi bir zorunluluk değil, Zeytinin onu koruyup kollamasından kaynaklanır. Zeytinyağının ona verdiği ruhla o da kendine özgü bir gastronomi yaratmıştır. Onun bu özgünlüğü sınırlarını aşmış bir deneyim kültürüne dönüşmüştür.
Çağdaş insanın sağlıklı yaşam isteği bu tür özel ürünlere olan talebi gün geçtikçe artmaktadır. Doğal ve farklı olan ulaşma isteği onun tüketim eğilimlerini de değiştirmesi sonucunu doğurmaktadır. Dünyadaki pazar genişlemeleri ve satış eğilimleri incelendiğinde Ege havzası tarım ürünleri ve mutfak kültürü geniş kitleler tarafından izlenmekte ve deneyimlenmektedir. Tüketim kalıplarının nasıl değiştiği ve bunun bir deneyim kültürüne evrildiğini çözümlemek için 1990’lardaki gelişmeleri de incelemek gerekir. İkinci dünya savaşından sonra Amerika’dan esen kitlesel tüketim alışkanlıkları artık miyadını doldurmuş; onun yerine daha opsiyonel yerel eğilimlere yerini bırakmaktadır. Bu gelişmelere özellikle kültürel iletişim araçlarının bireyselleşmesinin yanında fusion mutfaklardaki ikonik akımların da azımsanmayacak etkisi vardır. Tüm bunları da hesaba katarak İzmir yarımadası yeni bir gastronomi rotasının da merkezi olma potansiyeli taşımaktadır.
Bu bağlamda zaten özel bir sebze olan enginarın Urla Sakız Enginarı üstünden pazarlama iletişiminin yapılması Türk enginarlarının marka değerini artıracağı kesindir. Coğrafyasından kaynaklanan metaforik altyapısıyla Türk mutfağının bir şiiri olan Urla Sakız Enginarı’nın marka iletişimi için gerekli olan sadece sürdürülebilirlik ve yeniden konumlandırmadır. Urla bulunduğu lokasyon, pazar erişilebilirliği, gıda üretimindeki yetkinliği ve üretim artırma olanakları ile dünya niş enginar pazarında güçlü bir oyuncu olmaya adaydır. Bu avantajlarının yanında gelişen coğrafi işaretli ürünler pazarını da eklediğimizde Urla Sakız Enginarı öykülemesine tescil belgesindeki diğer ilçeleri de katarak yeniden konumlanmalıdır. Ayrıca yarımadanın özellikle bağ rotalarındaki yakaladığı avantajlara yenilerini de eklemelidir. Gelişimin agro-turizme evrildiği günümüzde gelenekselleşen festivalini farklı sunumlarla çeşitlendirmesi ve tüm yarımadaya yayması; onun bilinirliğine ve görünürlüğüne katkı sağlayacağı açıktır. Ayrıca coğrafi sınırları bir yarımada olan enginarın pazarlama iletişimi açısından yöre konumlandırmaya en iyi örneklerden biri olduğu ve bunun üstünden söylem ve iletişimin yürütülmesi gerçeğini bir dip not olarak düşmek gerekir. Yapılan gelen çözümlemelerinde temel eksiği budur.
Kemal ÇİFÇİ Marka Danışmanı Coğrafi İşaretler Derneği Genel Sekreteri
13 Mayıs 2021 Sokullu-Ankara
Kaynakça
Beni Takip Edin